Épisodes

  • From Aquarium Dreams to Soaring Skies: Emir & Zehra's Journey
    Nov 2 2025
    Fluent Fiction - Turkish: From Aquarium Dreams to Soaring Skies: Emir & Zehra's Journey Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-11-02-08-38-20-tr Story Transcript:Tr: İstanbul'un serin, sonbahar günlerinden biriydi.En: It was one of İstanbul's cool, autumn days.Tr: Boğaz'ın üzerinde hafif sis vardı ve rüzgar ağaçların sararmış yapraklarını savuruyordu.En: There was a light mist over the Boğaz and the wind was scattering the yellowed leaves of the trees.Tr: Emir ve Zehra, kısa süreli İstanbul duraklamalarında hem yorgun hem de heyecanlıydılar.En: Emir and Zehra were both tired and excited during their short stopover in İstanbul.Tr: İstanbul Akvaryumu dış girşinde buluşmuşlardı.En: They had met outside the entrance of the İstanbul Akvaryumu.Tr: Burada, denizin büyülü dünyasına dalacaklardı.En: Here, they would dive into the magical world of the sea.Tr: Emir, denizi çok severdi.En: Emir loved the sea.Tr: Onun için denizdeki her canlı, ayrı bir mucizeydi.En: To him, every creature in the sea was a miracle.Tr: Zehra ise daha gerçekçiydi ama gizliden gizliye daha fazlasını görmek istiyordu.En: Zehra, on the other hand, was more realistic but secretly wanted to see more.Tr: Belki bir gün, dünyayı dolaşmak.En: Maybe one day, to travel the world.Tr: Akvaryumun içerisi cıvıl cıvıldı.En: Inside the aquarium, it was lively.Tr: Çocukların neşeli sesleri, suyun sakin şırıltısı ile birleşerek başka bir dünyanın parçasıydı.En: The cheerful sounds of children combined with the gentle murmur of water became part of another world.Tr: Emir, büyük cam akvaryumun önünde durdu.En: Emir stood in front of the large glass aquarium.Tr: İçeride yüzlerce balık, mercanlar arasında yol alıyordu.En: Hundreds of fish were navigating among the corals inside.Tr: "Bak Zehra, bu balıklar ne kadar ilginç, değil mi?"En: "Look Zehra, aren't these fish interesting?"Tr: dedi.En: he said.Tr: Zehra başıyla onayladı.En: Zehra nodded in agreement.Tr: "Evet, gerçekten olağanüstü şeyler," dedi.En: "Yes, they are truly extraordinary things," she said.Tr: Ancak Emir'in bir yanı hep düşündeydi.En: However, a part of Emir was always lost in thought.Tr: Yakında uçağa bineceklerdi ve bu düşünce ona huzursuzluk veriyordu.En: They would soon board a plane, and this thought made him uneasy.Tr: Zehra, Emir'in tutukluğunu hissetti.En: Zehra sensed Emir's hesitance.Tr: "En sevdiğin deniz hayvanları ile ilgili konuşalım mı?"En: "Shall we talk about your favorite sea animals?"Tr: diye önerdi yumuşakça.En: she softly suggested.Tr: Emir, bir süre duraksasa da, "Tamam," diyerek iç geçirdi.En: Although Emir paused for a moment, he sighed, saying, "Okay."Tr: Onlar derin deniz bölümüne gelmişlerdi.En: They had arrived at the deep sea section.Tr: Büyük bir tankın önünde duruyorlardı.En: They were standing in front of a large tank.Tr: İçeride, devasa bir vatoz nazikçe süzüldü.En: Inside, an enormous stingray glided gently.Tr: Vatozun zarif hareketleri Emil'in dikkatini çekti.En: The elegant movements of the stingray caught Emil's attention.Tr: "Küçük bir çocukken belgesellerde bunu izlerdim," dedi Emir.En: "As a little kid, I used to watch this on documentaries," said Emir.Tr: "Sanki yüzüyormuşum gibi hissederdim."En: "I would feel as if I were swimming."Tr: Zehra ona bakarak, "Emir, uçağa binerken de aynısını düşünebilirsin.En: Looking at him, Zehra said, "Emir, you can think of the same thing when boarding the plane.Tr: Belki o zaman, uçmak daha az korkutucu gelir," dedi.En: Maybe then, flying would seem less frightening," she said.Tr: Emir, Zehra'ya dönerek düşünceli bir şekilde baktı.En: Emir turned to Zehra and looked thoughtfully.Tr: "Belki... belki de haklısın."En: "Maybe... maybe you're right."Tr: Akvaryumdaki yolculukları sona ererken, Emir içten bir gülümseme ile, "Biliyorsun, uçmak hiç de denizde yüzmek kadar kötü olmamalı," dedi.En: As their journey in the aquarium came to an end, Emir smiled sincerely, "You know, flying shouldn't be as bad as swimming in the sea," he said.Tr: Zehra, Emir'deki bu değişimi görerek içini sevinçle doldurdu.En: Seeing this change in Emir, Zehra was filled with joy.Tr: İçten bir şekilde, "Yarınki uçuşta senin yanında olacağım.En: Sincerely, she said, "I'll be next to you on tomorrow's flight.Tr: Belki denize dair bir şeyler hayal ederiz," dedi.En: Maybe we can imagine something about the sea."Tr: Günün sonunda, akvaryumdan ayrıldılar.En: At the end of the day, they left the aquarium.Tr: Emir, Zehra'nın sayesinde biraz daha huzurlu ve gelecekteki maceralar için hazır hissediyordu.En: Thanks to Zehra, Emir felt a little more at peace and ready for future adventures.Tr: İkisi de birbirlerine daha yakın hissediyorlardı.En: They both felt closer to each other.Tr: İstanbul arkalarında kalırken...
    Voir plus Voir moins
    16 min
  • A Courageous Vote: Aylin's Journey Through Grief and Hope
    Nov 1 2025
    Fluent Fiction - Turkish: A Courageous Vote: Aylin's Journey Through Grief and Hope Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-11-01-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: İstanbul'da bir sonbahar günü, yapraklar altın ve kırmızı tonlara bürünmüşken, Emre, annesi Aylin ile birlikte adımlıyordu.En: On an autumn day in İstanbul, as the leaves turned golden and red hues, Emre walked with his mother Aylin.Tr: Bugün özel bir gündü.En: Today was a special day.Tr: Birkaç ay önce kaybettikleri Kerem'in ardından, Aylin ilk defa oy kullanacaktı.En: Following the loss of Kerem a few months ago, Aylin was going to vote for the first time.Tr: Babası, her seçimde oy kullanmanın önemini vurgulardı.En: Her father always emphasized the importance of voting in every election.Tr: Emre de bu geleneği sürdürmek istiyordu.En: Emre wanted to continue this tradition too.Tr: Semtin yerel topluluk merkezi, İstanbul'un çeşitli bölgelerinden insanların buluşma noktasıydı.En: The local community center was a gathering point for people from various parts of İstanbul.Tr: Giriş kapısının önünde kalabalık bir kuyruk vardı.En: There was a crowded queue in front of the entrance.Tr: Aylin, insanların gülüşlerini ve konuşmalarını dinlerken içini bir ürperti kapladı.En: As Aylin listened to the laughter and conversations of the people, a chill ran through her.Tr: Kerem'le buraya birkaç kez birlikte gelmişlerdi ve bu anılar onu biraz sarstı.En: She and Kerem had come here together a few times, and these memories left her a bit shaken.Tr: Emre, annesinin yüzündeki tereddüdü fark etti.En: Emre noticed the hesitation on his mother's face.Tr: “Anne, bu senin için önemli.En: “Mom, this is important for you.Tr: Baba hep birlikte gelirdik hatırlıyor musun?” diye sordu.En: Remember how Dad always came with us?” he asked.Tr: Aylin, duygularını kontrol etmeye çalışarak başını salladı.En: Aylin, trying to control her emotions, nodded her head.Tr: Etrafta dolaşan simit kokusu biraz içini rahatlatsa da, kalbinin atışı hızlanmıştı.En: Although the smell of simit wafting around comforted her a little, her heartbeat had quickened.Tr: Sıra onlara yaklaştığında, Aylin bir adım geride durdu.En: As their turn approached, Aylin took a step back.Tr: İnsan kalabalığı ve hatıralar çok fazlaydı sanki.En: The crowd and the memories seemed overwhelming.Tr: Bir an geri dönmeyi düşündü.En: For a moment, she thought about turning back.Tr: Emre, “Anne, bu senin oy hakkın.En: Emre said, “Mom, this is your right to vote.Tr: Baba da böyle yapmamızı isterdi,” dedi.En: Dad would want us to do this.”Tr: Annesine güven verici bir şekilde bakarken, kalbinin derinliklerinde bir güç hissetti.En: As he looked at his mother reassuringly, he felt a strength deep within his heart.Tr: Aylin derin bir nefes aldı, oğlunun elini sıktı ve içeri adım attı.En: Aylin took a deep breath, squeezed her son's hand, and stepped inside.Tr: Her bir adımdan sonra her şey biraz daha kolaylaştı.En: With each step, everything got a bit easier.Tr: Oylama kabinine girdiğinde, anıları ve acıları, cesaretiyle birleşti.En: When she entered the voting booth, her memories and pain melded with her courage.Tr: Oyu kullanmak, ona bir tür kapanış ve özgüven sağladı.En: Casting her vote provided her with a kind of closure and confidence.Tr: Sonunda, oy pusulasını kutuya attı.En: Finally, she dropped the ballot into the box.Tr: Bir rahatlama hissetti.En: She felt a sense of relief.Tr: Emre, annesinin yanına geldiğinde ona sarıldı.En: When Emre came over to her, he hugged her.Tr: İkisi de geleceğe dair umutlu hissettiler; Kerem'i onurlandıran bir adım atmışlardı.En: Both felt hopeful for the future; they had taken a step that honored Kerem.Tr: Emre, ay ışığında annesine baktı ve onun yalnız olmadığını anlamıştı.En: In the moonlight, Emre looked at his mother and realized she wasn't alone.Tr: Ona destek olmak için oradaydı.En: He was there to support her.Tr: Aylin içinse bu adım, yalnız olmadığını hissettiriyordu.En: For Aylin, this step made her feel she wasn't alone.Tr: İkisi de değişmişlerdi.En: They had both changed.Tr: Emre kendine güven kazanmış, Aylin ise daha güçlü ve geleceğe umutla bakan biri olmuştu.En: Emre had gained self-confidence, and Aylin had become stronger and more hopeful for the future.Tr: Kasvetli sonbahar havasında bile yeni başlangıçlar filizleniyordu.En: Even in the gloomy autumn air, new beginnings were budding. Vocabulary Words:autumn: sonbaharhues: tonlarvote: oy kullanmakemphasized: vurgulardıgathering: buluşmaqueue: kuyruklaughter: gülüşlerchill: ürpertihesitation: tereddütreassuringly: güven verici bir şekildecourage: cesaretclosure: kapanışconfidence: özgüvenrelief: rahatlamahugged: sarılmakhopeful: umutlugloomy: ...
    Voir plus Voir moins
    14 min
  • Autumn Breezes and Civic Duties: Connecting in Türkiye
    Nov 1 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Autumn Breezes and Civic Duties: Connecting in Türkiye Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-11-01-07-38-20-tr Story Transcript:Tr: Sarı yapraklar hafif bir rüzgarla dans ediyordu.En: Yellow leaves were dancing with a gentle breeze.Tr: Türkiye'de sonbahar, Cumhuriyet Bayramı'yla birleşince, her yer bir başka güzel oluyordu.En: When autumn in Türkiye merges with Republic Day, everywhere becomes uniquely beautiful.Tr: Emir, hiç bilmediği bu küçük şehirde, etrafına şaşkın gözlerle bakıyordu.En: Emir was looking around with astonished eyes in this small town he had never known.Tr: Sokaklar insanların coşkusuyla doluydu.En: The streets were filled with people’s enthusiasm.Tr: Rengarenk bayraklar, kocaman afişler ve her yerde çalan marşlar.En: Colorful flags, huge banners, and anthems playing everywhere...Tr: Burası tam bir bayram yeriydi.En: This place was truly like a festival ground.Tr: Emir, saatine baktı.En: Emir looked at his watch.Tr: Oy verme zamanı yaklaşıyordu ama o hâlâ doğru seçim yerini bulamamıştı.En: It was nearing voting time, but he still hadn't found the right polling station.Tr: Sabah, otel odasından aceleyle çıkarak kimliğini unuttuğu için kendine kızıyordu.En: He was annoyed with himself for leaving his hotel room in a hurry in the morning and forgetting his ID.Tr: Şehir merkezi oldukça hareketliydi.En: The city center was quite lively.Tr: Herkes bir yerlere koşuşturuyordu.En: Everyone was rushing somewhere.Tr: Sandık başının olduğu okul bahçesine gelmişti.En: He had arrived at the schoolyard where the ballot box was.Tr: Burada birçok insan oy kullanıyor, bazıları tanıdıklarıyla sohbet ediyordu.En: Many people were voting here, and some were chatting with acquaintances.Tr: Emir, kalabalığın arasından geçerek bilgi masasını gördü.En: Emir saw the information table as he passed through the crowd.Tr: Orada bir gönüllü vardı.En: There was a volunteer there.Tr: Leyla, oturduğu masanın arkasında, gelen vatandaşlara yardımcı oluyordu.En: Leyla, sitting behind the table, was helping the citizens who came.Tr: Genç, cana yakın bir yüze sahipti.En: She had a youthful, friendly face.Tr: Emir tereddütle yaklaştı.En: Emir approached hesitantly.Tr: "Merhaba, sanırım doğru yerde miyim?En: "Hello, am I at the right place?Tr: Oy kullanmam gerekiyor ama biraz yardımınıza ihtiyacım var," dedi.En: I need to vote, but I could use a little help," he said.Tr: Leyla, gülümseyerek cevap verdi.En: Leyla replied with a smile.Tr: "Tabii ki!En: "Of course!Tr: Elinizde kimlik var mı?En: Do you have your ID with you?"Tr: "Emir, kafasını salladı.En: Emir shook his head.Tr: "Ne yazık ki unuttum, otelde kaldı.En: "Unfortunately, I forgot it; it's back at the hotel."Tr: "Leyla biraz düşündü, sonra parlak bir fikirle gözleri parladı.En: Leyla thought for a moment, then her eyes lit up with a bright idea.Tr: "Otel çok uzak mı?En: "Is the hotel far?Tr: İsterseniz, bisikletimle gidip hızlıca alabilirsiniz.En: If you want, you can take my bicycle and fetch it quickly."Tr: "Emir şaşırmıştı.En: Emir was surprised.Tr: Bir yandan bu teklife minnettardı ama bir yandan da çekiniyordu.En: On one hand, he was grateful for the offer, but on the other, he was hesitant.Tr: Kısa bir süre düşündü ve Leyla'nın yardım teklifini kabul etti.En: He thought for a short while and accepted Leyla's offer to help.Tr: Leyla'nın bisikleti ödünç alarak hızla otele doğru çift pedal çevirmeye başladı.En: Borrowing Leyla's bicycle, he quickly pedaled towards the hotel.Tr: Yol boyunca sonbaharın sarı yapraklarının altında hızlıca ilerledi.En: Along the way, he sped beneath the yellow leaves of autumn.Tr: Otele vardığında, kimliğini alıp geri döndü.En: When he reached the hotel, he picked up his ID and returned.Tr: Bu süreçte Leyla'nın bisikleti sayesinde zaman kaybetmemişti.En: In this process, thanks to Leyla's bicycle, he hadn't wasted any time.Tr: Oy verme yerine yeniden ulaştığında Leyla, Emir'i karşıladı.En: When he reached the voting place again, Leyla greeted him.Tr: "Nasıldı, yetişebildiniz mi?En: "How was it, did you make it in time?"Tr: " diye sordu Leyla.En: she asked.Tr: Emir, şükranla gülümsedi.En: Emir smiled with gratitude.Tr: "Evet, sizin sayenizde.En: "Yes, thanks to you.Tr: Teşekkür ederim, gerçekten çok yardımcı oldunuz.En: Thank you, you were really very helpful."Tr: "Leyla gururla başını salladı.En: Leyla nodded with pride.Tr: Yardım etmenin verdiği duyguyla yoğruldu.En: She was filled with the feeling of having helped.Tr: Emir, oyunu kullanarak Cumhuriyet Bayramı'nın anlamına uygun şekilde vatandaşlık görevini yerine getirmişti.En: Emir, by casting his vote, fulfilled his civic duty in a manner fitting of Republic Day.Tr: Emir, o gün Leyla sayesinde, güvenin ...
    Voir plus Voir moins
    16 min
  • Spontaneity in the Bazaar: Discovering Hidden Treasures
    Oct 31 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Spontaneity in the Bazaar: Discovering Hidden Treasures Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-10-31-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Kapalıçarşı'da akşamüstüydü.En: It was late afternoon in the Kapalıçarşı.Tr: Emir, Leyla ve Selim, tarihi çarşının renkli koridorlarında dolanıyordu.En: Emir, Leyla, and Selim were wandering through the colorful corridors of the historic bazaar.Tr: Hava serindi, yapraklar rüzgârda savruluyordu.En: The weather was cool, and the leaves were swirling in the wind.Tr: Emir, ailesine uygun hediyeler almak istiyordu.En: Emir wanted to buy suitable gifts for his family.Tr: Leyla ise heyecanla tezgâhları inceleyip duruyordu.En: Leyla, on the other hand, was eagerly examining the stalls.Tr: Her köşede başka bir hikâye vardı, Leyla da bunların peşindeydi.En: Every corner held a different story, and Leyla was chasing after them.Tr: Emir planlıydı.En: Emir was organized.Tr: Listesinde nelerin olması gerektiğini ezberlemişti.En: He had memorized what needed to be on his list.Tr: Ama Leyla yanındayken işler hiç de beklediği gibi gitmiyordu.En: But when Leyla was around, things were not going as expected.Tr: Leyla, her şeyi deneyimlemek istiyordu.En: Leyla wanted to experience everything.Tr: "Emir, buraya bak! Ne kadar güzel!" derken gözleri parlıyordu.En: "Look here, Emir! How beautiful it is!" she said, her eyes sparkling.Tr: Emir ise kafasını sallayıp Seyahat planını düşünüyordu.En: Emir, however, was nodding his head, thinking about the travel plan.Tr: Derken, karşılarına Selim'in dükkanı çıktı.En: Then they came across Selim's shop.Tr: Selim gülümseyerek onları karşıladı.En: Selim greeted them with a smile.Tr: Kendine güvenli ve şehvetli bir samimiyeti vardı.En: He had a confident and alluring sincerity.Tr: "Buyurun, bakmanız için ne güzel şeyler var burada," dedi Selim.En: "Welcome, there are such beautiful things here for you to look at," said Selim.Tr: Tezgâh rengârenk, çeşit çeşit ürünlerle doluydu. El yapımı takılar, çiniler, halılar...En: The stall was filled with colorful, various products—handmade jewelry, tiles, carpets...Tr: Emir, dikkatlice incelemek istedi.En: Emir wanted to examine everything carefully.Tr: Ama Selim'in yönlendirmesiyle Leyla, "Bunu almalıyız, Emir!" diye heyecanla atıldı.En: But with Selim's guidance, Leyla excitedly jumped in, "We should buy this, Emir!"Tr: Emir tereddüt etti.En: Emir hesitated.Tr: Planı vardı; ama Leyla çok isteyerek bakıyordu.En: He had a plan; but Leyla was looking with such desire.Tr: Selim de onları izleyip durmadan hikayeler anlattı.En: Selim kept watching them and telling stories.Tr: "Bu, büyükbabamın yaptığı son el işi..." dedi, işaret ettiği küçük bir ahşap kutu için.En: "This is the last piece my grandfather made..." he said, pointing at a small wooden box.Tr: Emir eline aldı kutuyu.En: Emir picked up the box.Tr: Gözlerinden Leyla'nın neşe dolu enerjisi yansıyordu.En: Leyla's joyful energy was reflected in his eyes.Tr: İçinden bir ses, "Bunu almalısın," dedi ona.En: A voice inside him said, "You should buy this."Tr: Ama aynı zamanda listesine de sadık kalmak istiyordu.En: But he also wanted to stay true to his list.Tr: Kalbi hızlı hızlı çarpmaya başladı.En: His heart began to beat fast.Tr: Karar vakti gelmişti artık.En: It was time to make a decision.Tr: Dakikaların nasıl geçtiğini unutarak, Emir kutuyu satın aldı.En: Forgetting how the minutes passed, Emir bought the box.Tr: Bu karar, planlı bir alışverişin dışına çıkmanın verdiği rahatlıkla sarmalandı.En: This decision was wrapped in the comfort of stepping outside a planned shopping trip.Tr: Leyla sevindi, Emir ise ilk başta şaşkın, sonra mutluydu.En: Leyla was happy, and Emir was first surprised, then happy.Tr: Çarşının gürültüsü arasında, Emir’in içi huzur doldu.En: Among the noise of the bazaar, Emir felt peace within.Tr: Spontane bir seçim yapmıştı ve bu, ona beklenmedik bir özgürlük getirmişti.En: He had made a spontaneous choice, and it brought him unexpected freedom.Tr: O gün, Emir sadece güzel bir kutu almamıştı; aynı zamanda Leyla sayesinde kendi içindeki maceracı ruha da kapı açmıştı.En: That day, Emir did not only buy a beautiful box; he also opened the door to the adventurous spirit within himself, thanks to Leyla.Tr: İşte şimdi, çarşının rengarenk koridorlarında yürürken, gelenekle modernliğin arasında gerçek bir denge kurmuştu.En: Now, as he walked in the colorful corridors of the bazaar, he had established a true balance between tradition and modernity.Tr: Leyla gülümsedi, Emir'in elini tuttu.En: Leyla smiled and took Emir's hand.Tr: Bu yeni keşfi kutlayan sessiz bir an paylaştılar.En: They shared a silent moment celebrating this new discovery.Tr: Artık Emir, ...
    Voir plus Voir moins
    16 min
  • Poker and Instincts: A Windy Night on the Bosphorus
    Oct 31 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Poker and Instincts: A Windy Night on the Bosphorus Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-10-31-07-38-20-tr Story Transcript:Tr: Bosphorus Boğazı'nda bir sonbahar akşamıydı.En: It was an autumn evening on the Bosphorus Boğazı.Tr: Rüzgar hafifçe esiyor, yaprakların döküldüğü ağaçlar sahile hoş bir manzara sunuyordu.En: The wind was blowing gently, and the trees shedding their leaves presented a beautiful view along the shore.Tr: Lüks bir yat, Halloween süslemeleriyle donatılmıştı.En: A luxury yacht was adorned with Halloween decorations.Tr: İstanbul'un en etkileyici manzarası eşliğinde bir poker oyunu oynanıyordu.En: A game of poker was being played accompanied by İstanbul's most impressive scenery.Tr: Emre, Derya ve Kadir, güvertede bir masanın etrafına oturmuşlardı.En: Emre, Derya, and Kadir were sitting around a table on the deck.Tr: Emre kendi kendine mırıldandı, “Bugün şans benimle olacak.” O biraz batıl inançlıydı ama bugün içgüdülerine güvenmeye karar vermişti.En: Emre muttered to himself, “Today, luck will be with me.” He was somewhat superstitious, but today he decided to trust his instincts.Tr: Derya ise zekice bir gülümsemeyle kartlarına bakıyordu.En: Derya, on the other hand, was looking at her cards with a cunning smile.Tr: “Bakalım bu sefer kazanan kim olacak?” dedi alaycı bir tonda.En: “Let's see who will be the winner this time?” she said in a mocking tone.Tr: Kadir ise kartları dağıtıyor, oyunu dikkatle yönetmeye çalışıyordu, ama aynı zamanda esen rüzgar için endişeleniyordu.En: Kadir, meanwhile, was dealing the cards, trying to manage the game attentively, but he was also worried about the blowing wind.Tr: Oyun ciddileşmeye başladığında, rüzgar daha da güçlü esmeye başladı.En: As the game began to get serious, the wind started blowing stronger.Tr: Kartlar ve pullar masanın üstünde dans ediyordu.En: The cards and chips were dancing on the table.Tr: Emre, bu karmaşada odaklanmaya çalıştı.En: Emre tried to focus amid this chaos.Tr: "Bu rüzgar olmasa çok daha iyi olurdu," diye düşündü içinden.En: "It would be much better if it weren't for this wind," he thought to himself.Tr: Fakat her şey bir anda karıştı.En: But then, everything suddenly turned chaotic.Tr: Güçlü bir rüzgar aniden esti ve poker pullarını denize savurdu.En: A strong gust of wind abruptly swept the poker chips into the sea.Tr: Herkes şaşkına döndü.En: Everyone was taken aback.Tr: Derya ve Kadir pulların peşinden bakarken, Emre bu karmaşayı fırsat bildi.En: While Derya and Kadir looked after the chips, Emre saw this chaos as an opportunity.Tr: İçgüdülerine güvenerek büyük bir blöf yaptı.En: Trusting his instincts, he made a big bluff.Tr: Sonunda elini gösterdiğinde, Derya ve Kadir neye uğradıklarını şaşırmıştı.En: When he finally revealed his hand, Derya and Kadir were astonished.Tr: Oyunun sonunda Emre kazandı.En: At the end of the game, Emre won.Tr: Rüzgarın oluşturduğu kaos içinde şans değil, içgüdülerine güvenmişti.En: In the chaos created by the wind, it wasn't luck he relied on, but his instincts.Tr: Yat, Bosphorus'un sularında süzülürken, Emre büyük bir zaferin tadını çıkarıyordu.En: As the yacht glided over the waters of the Bosphorus, Emre savored a great victory.Tr: Bu gece, hem bir poker kazananı vardı hem de kendi içgörüsüne güvenmenin ne kadar önemli olduğunu öğrenen bir adam.En: That night, there was not only a poker winner, but also a man who learned the importance of trusting his own insight.Tr: Emre artık batıl inançlardan çok kendi yeteneklerine güveniyordu.En: Emre now trusted his abilities more than superstitions.Tr: Ve belki de bu, o gece kazanılan en büyük ödüldü.En: And perhaps, that was the greatest prize won that night. Vocabulary Words:autumn: sonbaharevening: akşambreeze: rüzgarshed: döküldüscenery: manzaradeck: güvertemutter: mırıldanmaksuperstition: batıl inançcunning: zekicemocking: alaycıattentively: dikkatlegust: güçlü bir rüzgarabruptly: anidenchaos: kaosastonished: şaşırmışrely: güvenmekinsight: içgörübluff: blöfinstincts: içgüdülersavor: tadını çıkarmakluxury: lüksintuitively: içgüdüsel olarakaccompanied: eşliğindeattire: giyimreveal: göstermekvictory: zaferglide: süzülmekimportance: önemadorn: donatmakworry: endişelenmek
    Voir plus Voir moins
    13 min
  • Collaboration Over Competition: A Halloween Promotion Surprise
    Oct 30 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Collaboration Over Competition: A Halloween Promotion Surprise Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-10-30-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Emre ofisin penceresinden dışarı baktı.En: Emre looked out from the office window.Tr: Sonbaharın serin havası, sararmış yaprakları havada dans ettiriyordu.En: The cool air of autumn was making the yellowed leaves dance in the air.Tr: İçeride ise ofisin dört bir köşesi Cadılar Bayramı dekorlarıyla süslenmişti.En: Inside, every corner of the office was decorated with Halloween decorations.Tr: Masaların üzerinde küçük balkabakları, köşelerde plastik örümcek ağları vardı.En: There were small pumpkins on the desks and plastic spider webs in the corners.Tr: Emre masasındaki evrakları toparlarken bir dosyanın eksik olduğunu fark etti.En: While tidying up the documents on his desk, Emre noticed that a file was missing.Tr: Bu dosya, terfi şansı için büyük önem taşıyordu.En: This file was of great importance for a promotion opportunity.Tr: Müdürü dosyanın hemen bulunmasını istemişti.En: His manager wanted the file to be found immediately.Tr: Emre panikledi.En: Emre panicked.Tr: O sırada Leyla masasına yaklaştı.En: At that moment, Leyla approached his desk.Tr: "Emre, her şey yolunda mı?En: "Emre, is everything alright?Tr: Çok endişeli görünüyorsun."En: You look very worried."Tr: Emre, Leyla'nın dostça yaklaşımına rağmen temkinliydi.En: Despite Leyla's friendly approach, Emre was cautious.Tr: Aynı terfi için yarışıyorlardı.En: They were competing for the same promotion.Tr: Ama başka seçeneği yoktu.En: But he had no other option.Tr: "Leyla, önemli bir dosyam kayboldu.En: "Leyla, an important file of mine is missing.Tr: Yardımın olabilir mi?"En: Can you help?"Tr: Leyla düşünceli bir ifadeyle başını salladı.En: Leyla nodded thoughtfully.Tr: "Tabii, birlikte arayalım."En: "Of course, let's look for it together."Tr: İkili ofiste dosyayı aramaya başladı.En: The two started searching the office for the file.Tr: Her masayı, dolabı dikkatlice kontrol ettiler.En: They carefully checked every desk and cabinet.Tr: Ancak dosya ortada yoktu.En: But the file was nowhere to be found.Tr: Emre'nin aklına bazı şüpheler geldi ama bunları dile getirmedi.En: Some suspicions came to Emre's mind, but he didn't voice them.Tr: Sonunda Leyla, bir rakip takımın odasına yaklaştı.En: Finally, Leyla approached a rival team's room.Tr: İçeriden belli belirsiz sesler geldiğini fark etti.En: They noticed faint sounds coming from inside.Tr: Kapının aralığından içeri baktılar ve dosyanın rakip takım tarafından saklandığını gördüler.En: They peeked through the slightly open door and saw that the file was hidden by the rival team.Tr: Amaçları, Emre ve Leyla'yı kötü göstermekti.En: Their aim was to make Emre and Leyla look bad.Tr: Emre ve Leyla derin bir nefes aldı.En: Emre and Leyla took a deep breath.Tr: Bu, onların şansıydı.En: This was their chance.Tr: Kararlıca içeri girdiler.En: They entered decisively.Tr: "Bu dosya bizden izinsiz almak yasak," dedi Emre, dosyayı alarak.En: "Taking this file without our permission is prohibited," Emre said, taking the file.Tr: Ofise döndüklerinde Emre ve Leyla, müdüre dosya ile birlikte çalıştıklarını ve dosyayı kurtardıklarını açıkladılar.En: When they returned to the office, Emre and Leyla explained to the manager that they worked together on the file and had recovered it.Tr: Müdür onları tebrik etti ve her ikisini de terfi ettireceğini söyledi.En: The manager congratulated them and said he would promote both of them.Tr: Emre, Leyla ile göz göze geldi.En: Emre met eyes with Leyla.Tr: Yarışmanın ötesinde, işbirliğinin gücünü anlamıştı.En: Beyond the competition, he understood the power of collaboration.Tr: Artık gelecek hedefleri için rekabet yerine, birlikte çalışmanın önemini kavramıştı.En: He had now realized the importance of working together rather than competing for future goals.Tr: Ofisteki yapraklar usulca dökülmeye devam ederken ikisi de gülümsedi.En: As the leaves in the office continued to gently fall, they both smiled.Tr: Cadılar Bayramı sürprizlerle doluydu.En: Halloween was full of surprises. Vocabulary Words:autumn: sonbahardecorated: süslenmiştipumpkins: balkabaklarıspider: örümcekwebs: ağlarıtidying: toparlarkendocuments: evraklarıpromotion: terfiimmediately: hemenfriendly: dostçacautious: temkinlisuspicions: şüphelerpermission: izincollaboration: işbirliğicompetition: rekabetapproached: yaklaştıworried: endişelirival: rakippeeked: baktılarprohibited: yasakrecovered: kurtardıklarınıcongratulated: tebrik ettirealized: kavramıştıgently: usulcabeyond: ötesindeimportance: önemtogether: birlikteaim: amaçlarısounds: seslerdecisively: kararlıca
    Voir plus Voir moins
    14 min
  • From Colleagues to Companions: A New Bond in İstanbul
    Oct 30 2025
    Fluent Fiction - Turkish: From Colleagues to Companions: A New Bond in İstanbul Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-10-30-07-38-20-tr Story Transcript:Tr: İstanbul'da, Ekim ayının serin rüzgarları eşliğinde, yüksek binaların kuşatmasında bir ofis vardı.En: In İstanbul, accompanied by the cool winds of October, there was an office surrounded by tall buildings.Tr: Pencereden bakıldığında, gökyüzüne doğru uzanan minik Türk bayrakları geçen Cumhuriyet Bayramı'nın coşkusunu hala hatırlatıyordu.En: Looking out the window, the small Turkish flags extending toward the sky still reminded everyone of the enthusiasm of the past Republic Day.Tr: İşte böyle bir günde, ofis hayatının stresi, yüzlerdeki gerginlik ve telaş içinde Emir, masasında oturuyordu.En: On such a day, amidst the stress of office life, tension, and hurried faces, Emir was sitting at his desk.Tr: Dakikası dakikasına uyduğu programı ve not defteri önünde duruyordu.En: In front of him were his meticulously followed schedule and notebook.Tr: Emir, işine adanmış bir proje yöneticisiydi.En: Emir was a project manager dedicated to his job.Tr: Elindeki büyük proje, onun terfisini belirleyecek kadar önemliydi.En: The large project in hand was crucial enough to determine his promotion.Tr: Ancak, zor bir patronu vardı ve baskı her geçen gün artıyordu.En: However, he had a difficult boss, and the pressure was increasing day by day.Tr: Öte yandan, Aslı ise şirketin yeni pazarlama elemanıydı.En: On the other hand, Aslı was the company's new marketing employee.Tr: İşe yeni başlamıştı ve çevresine alışmaya çalışıyordu.En: She had just started the job and was trying to get accustomed to her surroundings.Tr: Ofisin dinamikleri, kurumsal ilişkiler, hepsi ona yabancı geliyordu.En: The office dynamics and corporate relationships all seemed foreign to her.Tr: Kendini kanıtlamak için hevesliydi.En: She was eager to prove herself.Tr: Ancak, yalnız hissediyordu ve nasıl katkıda bulunacağını bilemiyordu.En: However, she felt alone and didn't know how to contribute.Tr: Ömer, Emir’in yakın bir arkadaşı ve iş arkadaşıydı. Her zaman güler yüzlü ve pozitifti.En: Ömer, Emir's close friend and colleague, was always cheerful and positive.Tr: Onun sayesinde Emir gün içinde bir nebze rahatlıyordu.En: Thanks to him, Emir felt a bit relaxed during the day.Tr: Ömer’in esprileri bazen iş yükünü hafifletiyordu.En: Ömer's jokes sometimes lightened the workload.Tr: O gün de Emir’le birlikte kahve molası vermişlerdi.En: That day, too, he had taken a coffee break with Emir.Tr: “Emir, bence biraz yardım almayı düşünebilirsin.En: “Emir, I think you might consider getting some help.Tr: Yeni gelen kız, Aslı, yaratıcı biri gibi görünüyor,” dedi Ömer.En: The new girl, Aslı, seems creative,” said Ömer.Tr: Emir, Ömer’in bu önerisini düşündü.En: Emir pondered over Ömer's suggestion.Tr: Yardım istemek, belki de işleri kolaylaştırırdı.En: Asking for help might make things easier.Tr: O günün iş çıkışında Emir, Aslı'nın masasına doğru ilerledi.En: After work that day, Emir approached Aslı's desk.Tr: “Merhaba Aslı, biraz konuşabilir miyiz?” dedi.En: “Hello Aslı, could we talk for a bit?” he inquired.Tr: Aslı gülümsedi ve Emir’in yanına oturmasını işaret etti.En: Aslı smiled and gestured for Emir to sit next to her.Tr: Emir, çıkmazda olduğu projeyi anlattı ve Aslı'nın yaratıcı katkısına ihtiyaç duyduğunu belirtti.En: Emir explained the project he was stuck on and expressed that he needed Aslı's creative input.Tr: Bu küçük konuşma, aralarında yeni bir bağın başlamasını sağladı.En: This small conversation marked the beginning of a new bond between them.Tr: Akşamları ofis, sessizliğe bürünüyordu.En: In the evenings, the office would become silent.Tr: Emir ve Aslı, birlikte uzun saatler çalışıyorlardı.En: Emir and Aslı worked long hours together.Tr: Aslı’nın yaratıcı fikirleri, Emir’in stratejileriyle birleşiyordu.En: Aslı's creative ideas fused with Emir's strategies.Tr: Bir akşam, Aslı'nın aklına harika bir fikir geldi.En: One evening, a brilliant idea struck Aslı.Tr: Emir, Aslı’nın fikriyle projeyi yeni bir seviyeye taşımak için geceyi uykusuz geçirdi.En: Emir, inspired by Aslı's idea, spent a sleepless night taking the project to a new level.Tr: Nihayet, proje toplantısı günü geldi.En: Finally, the day of the project meeting arrived.Tr: Emir, sunumunu yaptı ve Aslı’nın önerdiği yenilik sayesinde proje büyük ilgi gördü.En: Emir made his presentation, and the innovation suggested by Aslı drew great interest to the project.Tr: Emir terfi aldı, Aslı ise takımın önemli bir üyesi oldu.En: Emir received a promotion, while Aslı became an integral team member.Tr: Emir, bir başkasıyla ...
    Voir plus Voir moins
    18 min
  • Uniting Under the Storm: A Republic Day Transformation
    Oct 29 2025
    Fluent Fiction - Turkish: Uniting Under the Storm: A Republic Day Transformation Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-10-29-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Kırmızı, sarı ve turuncu yapraklar, siteyi süsleyen yolların kenarına dökülmüştü.En: Red, yellow, and orange leaves had fallen along the paths adorning the site.Tr: Emir, her adımda yerdeki yaprakların çıtırtısını duyuyordu.En: Emir heard the crunch of leaves beneath his feet with every step.Tr: Site, çitlerle çevrili bir cennet gibi görünüyordu.En: The site looked like a paradise surrounded by fences.Tr: Ağaçların arasında yer alan parkta çocuklar oyun oynuyor, anneler yanlarında sohbet ediyordu.En: In the park located among the trees, children were playing games, and mothers were chatting beside them.Tr: Ama Emir'in aklı parkta değil, okulun düzenleyeceği Cumhuriyet Bayramı festivali hazırlıklarındaydı.En: But Emir's mind was not in the park; it was on the preparations for the Republic Day festival that the school would organize.Tr: Emir, diğer öğrencilerle beraber toplantı odasına girdi.En: Emir entered the meeting room along with the other students.Tr: Hepsi heyecanlıydı ancak biraz da kaygılı.En: They were all excited but also a bit anxious.Tr: Emir’in fikri büyüktü: Cumhuriyet Bayramı için muhteşem bir etkinlik düzenlemek istiyorlardı.En: Emir's idea was big: they wanted to organize a magnificent event for Republic Day.Tr: Ancak sınıf arkadaşları, bu fikri gerçekleştirebileceklerine pek inanmıyordu.En: However, his classmates were not very confident about executing this idea.Tr: Bu yüzden çekiniyorlardı.En: Therefore, they were hesitant.Tr: Selin, Emir'in yanına oturdu.En: Selin sat next to Emir.Tr: Onun en iyi arkadaşıydı ve her zaman destekçisiydi.En: She was his best friend and always supportive.Tr: "Merak etme, yapabiliriz," dedi gülümseyerek.En: "Don't worry, we can do it," she said with a smile.Tr: Emir, Selin'in varlığından güç aldı.En: Emir drew strength from Selin's presence.Tr: Yine de, herkesin işin büyüklüğünden korktuğunu biliyordu.En: Still, he knew that everyone was intimidated by the scale of the task.Tr: Diğer yandan Yusuf, toplantı odasının köşesinde oturuyor, sessizce onları izliyordu.En: On the other hand, Yusuf was sitting quietly in the corner of the meeting room, watching them.Tr: Sınıfın yaramazı olarak biliniyordu ama Emir, onun içinde daha fazlası olduğunu sezmişti.En: He was known as the troublemaker of the class, but Emir sensed there was more to him.Tr: Yusuf’un sınıf projelerinde hep son dakika katkıları olurdu ama çoğu kez yanlış anlaşıldığı için geri planda kalıyordu.En: Yusuf always made last-minute contributions to class projects, but he often stayed in the background because he was misunderstood.Tr: "Yusuf," dedi Emir, dikkatleri ona çevirerek.En: "Yusuf," said Emir, drawing attention to him.Tr: "Senin yaratıcı fikirlerine ihtiyacımız var.En: "We need your creative ideas.Tr: Bize katılır mısın?"En: Will you join us?"Tr: Yusuf önce şaşırdı ama sonra gözleri parladı.En: Yusuf was surprised at first, but then his eyes lit up.Tr: "Tabii, seve seve," dedi.En: "Sure, gladly," he said.Tr: Artık Yusuf da ekibin bir parçasıydı ve bu, moralini yükseltmişti.En: Now Yusuf was also part of the team, and this lifted his spirits.Tr: Günler çabucak geçti.En: Days passed quickly.Tr: Selin, iş bölümünü organize etti.En: Selin organized the distribution of tasks.Tr: Emir farklı grupları atadı ve herkes sorumluluk aldı.En: Emir assigned different groups, and everyone took on responsibilities.Tr: Hazırlıklar son hız devam ediyordu.En: Preparations were proceeding at full speed.Tr: Büyük afişler boyanıyor, bayrak süslemeleri hazırlanıyordu.En: Large posters were being painted, and flag decorations were being prepared.Tr: Cumhuriyet Bayramı'nın gururunu duyumsuyorlardı.En: They felt pride in the Republic Day.Tr: Ancak festivalden bir gün önce, hava aniden değişti.En: However, a day before the festival, the weather suddenly changed.Tr: Gökyüzü kararmış, rüzgar sert esmeye başlamıştı.En: The sky darkened, and the wind started to blow fiercely.Tr: Hepsinin morali bozulmuştu.En: Their spirits were dampened.Tr: Ancak Yusuf, bir çözüm bulmuştu.En: But Yusuf had found a solution.Tr: "Tüm süslemeleri kapalı alana taşırız," dedi emin bir sesle.En: "We'll move all the decorations indoors," he said with a confident voice.Tr: "Diğer seçeneklerden daha iyi."En: "It's better than the other options."Tr: Herkes onun bu fikrini destekledi ve hızla harekete geçti.En: Everyone supported his idea and quickly took action.Tr: Festival günü geldiğinde, tüm süslemeler ve etkinlikler, site içindeki geniş salona taşınmıştı.En: When the festival day arrived, all the decorations and activities ...
    Voir plus Voir moins
    19 min